Schedule a Visit

Nulla vehicula fermentum nulla, a lobortis nisl vestibulum vel. Phasellus eget velit at.

Call us:
1-800-123-4567

Send an email:
monica.wayne@example.com

4 yıl ago · · Beden Memnuniyetsizliği ve Yeme Tutumları için yorumlar kapalı

Beden Memnuniyetsizliği ve Yeme Tutumları

Beden algısı; bireylerin kendi bedenleriyle ilgili duygu ve düşüncelerini içermektedir;
bedeniyle ilgili olumlu duygu ve düşünceler; kişinin olumlu beden algısına sahip olduğunu
göstermektedir. Olmak istediği ve sahip olduğu beden arasında uyumsuzluk olan kişilerin
Beden Memnuniyetsizliği ortaya çıkar.
Beden algısına dair sorunlar özellikle ergenlik döneminde yaşanırken, Beden

Memnuniyetsizliği olan kişiler, zayıflamak için hatalı çözümler üretirler.

Toplumun güzellik algısına dair yönlendirmeleri; genellikle zayıf bir bedene sahip olmakla
ilgilidir. 3. Kişilerin belirlediği zayıflıkta olamamak; bireylerin kendilerini kusurlu hissedip,
kendini sevme, değerli hissetme ve kabul etmekle ilgili sorunlar yaşamalarına sebep olur.

Beden Memnuniyetsizliği olan kişiler;
• Reddedilme kaygısı ile görünmez olmaya çalışırlar,

• Sosyal ilişkilerini minimum düzeyde tutarlar,

• Aynaya bakmaktan, kendi bedenlerini görmekten kaçınırlar,

• Kusurlu hissettiklerinden dolayı, istedikleri kıyafetleri giymekten kaçınırlar,

• Kıyafet tercihleri, genellikle bedenlerini kapatan ve koyu renkli kıyafetler olur,

• Yeme bozuklukları olur,

• Kendini eleştirir, kendini sevmekte ve değerli hissetmekte sorunlar yaşarlar,

• Beden ağırlığı ne olursa olsun zayıflama çabası devam eder,

• Sağlıksız (uzmanlar yardımı olmadan) diyetler uygularlar,

• İshal- Kusma oluşturur,

• Öğün atlar; minimum seviyede yeme davranışı gösterir,

• Aşırı spor yapmaya yönelirler,

• Zayıflamak için sigara tüketimine yönelirler,

• Her gün kilosunu tartma eyleminde bulunurlar.

Beden algısına yönelik olumsuz duygu ve düşünceler olumlu yönde değiştirebilir, öz sevgi, öz

değer, kendini kabul ve sağlıklı beslenme öğrenilebilir. Yaşadığınız bu sorunları uzmanların
yol arkadaşlığı ile çözüme kavuşturabilirsiniz.

4 yıl ago · · Duygusal Yeme Davranışı ve Öz Şefkat İlişkisi için yorumlar kapalı

Duygusal Yeme Davranışı ve Öz Şefkat İlişkisi

Öz şefkat; olumsuz duygular ve başarısızlıklar yaşadığınızda; kendinizi anlayışla ve
sevecenlikle, yargılamadan, suçlamadan ve de cezalandırmadan kabul edebilmenizdir.

Çocukluk çağında; cezalandırılmış, eleştirilmiş, hep daha iyisini yapması talep edilmiş ve
kıyaslandırmalarla karşılaşmış bireyler, kendilerine karşı şefkat göstermekte güçlükler
yaşarlar. Olumsuz duygularını ve hatalarını kabul edip bunların sorumluluklarını almaktan
kaçınırlar.
Bu kaçınmalarda birisi ise sıkça karşılaştığımız; DUYGUSAL YEME DAVRANIŞIDIR.
Üzüntü, öfke, başarısızlık, yalnızlık, suçluluk vb. duygular yaşadığınızda; içinizde konuşan
suçlayıcı sesi susturmak için yeme davranışına yönelerek kendinize acımasızca bir
yaklaşımda bulunursunuz. Anlık rahatlamalar bir süre sonra fizyolojik sağlığınızla ilgili
sorunlar ortaya çıkarmaya başladığında bu kısır döngüden çıkmak oldukça güç bir hal alır.

Bireyler, bu kısır döngüden çıkmak ve sağlıklarına kavuşmak için diyete başlayamaya karar
verseler de duygusal yeme davranışı bu noktada amaçladığınız sonuca ket vurmaktadır.

Çünkü; Duygularla baş etmekte güçlükler olduğu için herhangi bir olumsuz yaşantıda diyetler
bozulur.. Diğer bir yandan Duygusal Yeme Davranışınız olmasa dahi, insanlara hayır
diyememek de önemli bir etkendir; diyetteyken bir misafirliğe gittiğinizde insanlar yemeniz
için ısrar ettiğinde; kırılmasınlar, üzülmesinler, uğraşmışlar.. diyerek kabul etmeniz; yani
hayır diyememeniz, sonrasında kendinizi kötü hissetmenize, acımasızca eleştirmenize,
kendinizi cezalandırmanıza sebep olur; yani öz sevgi, öz şefkat ve özsaygınızda
zedelenmelere sebep olabilir. Bu sebeple; hayır diyebilmek, istek ve ihtiyaçlarınızı ifade
edilmek kendiniz için atabileceğiniz adımlardır. Bunu sağladığınızda; kendinize olan saygınız,
sevginiz ve şefkatiniz de güçlenmeler olur.

Peki kendiniz için atabileceğiniz diğer adımlar nelerdir?

• Hatalarınızı- olumsuz duygularınızı kabul etmek ve sorumluluğu alarak çözüm yolları aramak

• İnsanları sürekli memnun etmeye çalışmamak

• Kendi duygu ve ihtiyaçlarınızı önemsemek

• Kendinize anlayışlı yaklaşımda bulunmak

• Sınırlarınızı korumak / Hayır diyebilmek /

• Kendinizi takdir etmek, başarılarınızı küçümsememek

• Herkes gibi kötü deneyimler yaşayabileceğinizi ve bunların yaşamın bir parçası olduğunu kabul etmek

• İşlevsel olmayan düşüncelerinizle ilgili farkındalık kazanmak

• Çevreden gelen olumlu bildirimleri kabul etmek

Kendinizin ve başkalarının koyduğu engellere karşı kendinizi duygusal
yeme davranışıyla değil; Öz şefkat, Öz sevgi ve Özsaygı geliştirerek sağlıklı bir şekilde
koruyabilirsiniz. Yaşadığınız bu sorunları uzmanların yol arkadaşlığıyla çözüme

ulaştırabilirsiniz.

Unutmayalım ki, sağlık; Fizyolojik ve Psikolojik olarak bir bütündür.

4 yıl ago · · Hayır Demezsen Evet’in Ne Anlamı Kalır? için yorumlar kapalı

Hayır Demezsen Evet’in Ne Anlamı Kalır?

            

Hayır diyebilmek, yaşadığımız toplumdaki bireyler için zor olan bir durumdur.
Yetiştirilme tarzınız; “ Aman üzülmesin, aman sorun çıkmasın, aman ağzımızın
bozulmasın” diyerek istemeye istemeye Evet demenize sebep olmuş olabilir.
Hayır diyememeyi alışkanlık haline getirerek kendinizi sıkışmış, öfkeli, stresli ve
üzgün hissediyor olabilirsiniz.

“ Hayır demek, öğrenilebilen bir durumdur. “

Öncelikle hayır kelimesini neden kullanmadığınızı analiz edebilirsiniz:
• Sorun çıksın istememe,

• Başkasının mutluluğunu kendi mutluluğunuzun önünde tutma,

• Onay alamamaktan çekinme,

• Terk edilmekten kaçınma,

• Bencil görünmekten kaygı duyma.. verilebilecek cevaplardan sadece birkaçıdır.

Oysa ki bencillik; hayır demek değildir.
Hayır demek; kendi ihtiyaçlarınızı, duygu ve düşüncelerinizi, tercih edip etmediklerinizi
İnsanların anlayabilmesi için kendinizi ifade etme şeklinizdir.

Bazı kişilere karşı sınırlar belirlemek güç olabilir; ısrarcı, zorba veya vicdani olarak sizi

zorlayan insanlar söz konusu olabilir.
Bunun sonucunda değişimi karşı taraftan beklemek; kişinin hatasını anlamasına ve

değişmesine odaklanmak ürettiğiniz bir çözüm ise; bu sizin daha çok zorlanmanıza sebep

olur yani; çözümü değil, sadece sorunun devamlılığını sağlar.
Bu noktada sorumluluğu alarak kendiniz için sağlıklı olanı belirlemeli, Hayır Diyebilmeyi

öğrenmelisiniz. İnsanlara hayır diyememek/ sağlıklı sınırlar koymamak, kendinize
acımasız bir şekilde yaklaşmanıza sebep olur; öfkeli, üzgün, sıkışmış ve zorunda
hissedersiniz. Sınırlarınızı sağlayabildiğinizde ise; özgürleşmiş..
Eğer ki sınırları belirlemekte/ hayır diyebilmekte zorlantılar yaşadığınızı düşünüyorsanız;
bir uzmanın yol arkadaşlığı ile çözüme ulaşabilirsiniz.

Sosyal Fobi

5 yıl ago · · Sosyal Fobi için yorumlar kapalı

Sosyal Fobi

Sosyal Anksiyete Bozukluğu olarak da bilinen Sosyal Fobi; başkaları tarafından gözlenme durumunda kalınabilecek sosyal durumlardan belirgin korku veya kaygı duyması halini tanımlamaktadır. Kişiler, bu korku ve kaygılarından dolayı yoğun bir sıkıntı yaşarken, korkularının mantıksız olduğunu düşünürler.

Bu korku ve kaygıların sıklıkla görüldüğü durumlar;
topluma karşı yapılan konuşmalar, yeni biri/leriyle tanışma ve buluşma,
herhangi bir ortamda konuya hakim olsa dahi konuşmaya katılmaktan kaçınma (öğrencilerin sınıfta parmak kaldırmaktan çekinmeleri), 
tanımadığınız kişilere soru sormaktan kaçınma, biriyle birlikte yemek yeme, müzik aleti çalmaktan, dans etmekten zevk alınmasına rağmen kalabalık bir ortamda bu eylemleri gerçekleştirmeden kaçınma,
toplantı gibi bir grubun olduğu odaya sonradan girmekten kaçınma gibi durumlar sosyal fobiye örnektir.

Sosyal Fobinin sebep olduğu bedensel belirtiler nelerdir?

Sosyal fobi yaşayan kişilerin bedenlerinde de birtakım belirtiler eşlik etmektedir, bunlardan sıklıkla görülen belirtiler;

Kızarma
Kaslarda titreme
Ağız kuruması
Kekeleme
Çarpıntı
Midede rahatsızlık
Kafada basınç / zihin bulanıklığı
Sıcaklık/ soğukluk duyguları
Ses titremesi gibi belirtilerdir.

Sosyal Fobinin Sebepleri Nelerdir?

Sosyal fobi belirtileri ve kaçınmalarının sebeplerinden en önemlisi;
aile tutumları olmaktadır; ebeveynlerin çekingen olmaları, çocuğa suçluluk hissettirmeleri ve tahammülsüz davranışlarda bulunmaları, çocuktan gurur duymamaları ve diğer çocuklarla kıyaslamalara maruz bırakmaları,
çocuğu sürekli eleştirmeleri, reddedici ve cezalandırıcı tutumlar sergilemeleridir.

Bahsedebileceğimiz diğer sebepler ise;
bir öğrencinin, öğretmen tarafından sınıf önünde azarlanması gibi
geçmişte yaşanan deneyimler olabilmektedir.

Sosyal Anksiyete Bozukluğuna sahip olan kişilerin kendilerini düşünmekten alıkoyamadıkları olumsuz düşünceler söz konusudur.

Bu düşünceler genellikle;
beni reddedecekler, aşağılanacağım, utanç yaşayacağım, insanlar beni olumsuz değerlendirecekler
gibi yoğun kaygı yaratan düşüncelerdir.

Sosyal fobisi olan kişiler genellikle sunum gibi etkinliklerden kaçınırken,
bu duruma maruzkalma anına kadar geçen süre içerisinde
kendilerini o anı ve olumsuz düşünceleri düşünmekten alıkoyamaz
ve bu duruma maruz kaldıklarında ise bedensel belirtilerle birlikte;

zeki, akıcı ve parlak konuşmasını gerektiğini,
herkesin takdirini kazanması gerektiğini,
kaygısını çevreye belli etmemesi gerektiğini,
bedeninde ortaya çıkan belirtilerin herkesin dikkatini çekçeğini,
onun için olumsuz düşüncelere sahip olacaklarını,
konuşmasının daima önemli ilgi çekici ve aksaklık olmadan devam etmesi gerektiğine dair

başarı ve performans alanında yüksek beklentiler içerisindedir.

Kendilerini izleyen insanlara çok odaklı olurlar ve onların sakinliklerinin ya da telefona bakma gibi davranışlarının
kendisinin başarısızlığından kaynaklı olduğuna dair inanç geliştirerek
diğer alternatif sebeplere odaklanamazlar.

  Sosyal Fobinin Tedavisi mümkün müdür?

Bilişsel Davranışçı Terapi tedavi yöntemleriyle,
Sosyal Fobinin tedavisinde olumlu sonuçlar elde edilebilmektedir.
Eğer, siz de Sosyal Anksiyete Bozukluğu( Sosyal Fobi)’na
sahip olduğunuzu düşünüyorsanız,  uzman tarafından sağlanan profesyonel bir yardım almayı ihmal etmeyiniz.

Toplumsal Cinsiyet ve Şiddet İlişkisi

5 yıl ago · · Toplumsal Cinsiyet ve Şiddet İlişkisi için yorumlar kapalı

Toplumsal Cinsiyet ve Şiddet İlişkisi

Toplumsal cinsiyet; kadın ve erkeklerin doğuştan değil, içine doğdukları kültürün içinde, bulundukları sosyal ortamlarında öğrenmiş oldukları kadın ve erkek olmaya dair özellikleridir.

Kastedilen bu özellikler anne karnından itibaren başlamaktadır. Doğdukları andan itibaren cinsiyete göre renklerin belirlenmesi; kız çocuklarına pembe kıyafetler ve eşyalar, erkek çocuklarına ise mavi kıyafet ve eşyalar seçilmesi bunun bir parçasıdır. Öyle ki; tersi bir durum olduğunda ise “erkek adam pembe mi giyermiş hiç!”, “çiçek desenli kıyafet erkek adama yakışır mı!” gibi toplum tarafından bir takım tepkiler de söz konusu olabilmektedir.

Kız çocuklarına prenses, erkek çocuklarına prens, aslan oğlum gibi hitaplar kullanılırken, toplum tarafından erkek adamın erkek oğlu olur gibi cümleler de sarf edilebilmektedir.

Cinsiyete göre çocukların oynayacağı oyuncakların belirlenmesi; kız çocuklarına bebek, erkek çocuklarına silah gibi oyuncaklar verilerek yönlendirilmeleri söz konusu olmaktadır.

Kız çocuklarına temizlik, ev işleri, çocuk bakımı gibi daha çok evde var olan iş ve sorumluluklar üstlendirilirken, erkek çocuklarına, tamir işleri yapan, meslek sahibi olan, işe gidip gelen, ev işlerinde sorumluluk paylaşımı yapmayan kişiler olarak cinsiyet rollerinin verildiği görülmektedir.

Cinsiyete göre duyguların ifadesini şekillendirmeleri de beklenir; kız çocukları hassas, nazik, ağırbaşlı, duyarlı, birçok olumsuz duygu ve yaşantıyı kabullenip normalleştirmesi beklenen, erkek çocukları ise, ağlamayan, duygularını belli etmeyen, hep güçlü görünmek zorunda hisseden, hırslı ve bağımsız insanlar olmak zorunda bırakılırlar.

Çocuklar büyüyüp yetişkin olduklarında ise cinsiyetlere göre meslekleri belirlenir. Kimin tamirci, bakıcı ya da şoför olacağı birey tarafından ve onun becerileri dikkate alınarak değil, toplum tarafından cinsiyet rollerine göre çoktan belirlenmiştir.

Toplumumuzda toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerine birçok deyim ve atasözleri de bulunmaktadır:

“Elinin hamuru ile erkek işine karışma”,

“Ağustostan sonra ekilen darıdan, kocasından sonra kalkan kadından hayır gelmez”,

“ Oğlan babadan öğrenir sohbet ile gezmeyi, kız anadan öğrenir sofra dizmeyi”

“Erkek adam ağlamaz!”     “Sakalım olsa sözüm geçerdi!”,

“Saçı uzun aklı kısa” bunlara birer örnektir.

Toplumumuzda cinsiyet eşitsizliğinin şiddet üzerindeki etkileriyle her geçen gün daha da sık karşılaşmaktayız.  Her gün, bir kadın, eşi, sevgilisi veya bir akrabası tarafından her türlü şiddete maruz kalmakta (fiziksel, duygusal, cinsel, ekonomik)  hatta hayatını kaybetmektedir.

Günümüzde şiddetin önlenebilmesi ve ortadan kaldırılabilmesi, sadece kanuni yaptırım, ceza ve uygulamalarla mümkün olmamaktadır. Öncelikle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması büyük önem taşımaktadır.

Toplumumuzda, toplumsal cinsiyet eşitsizliği bağlamında şiddet ve olumsuzluklar kadınlarda daha fazla yaşanmakla birlikte erkekler de toplumdan ve bireylerden şiddet görmektedir.

Maalesef kan davaları toplumunun erkekler için biçtiği rollerden birisi olup, her iki yönden kadın ve erkeğe yönelik şiddetin bir örneğidir.

Toplumsal cinsiyet rolleri her iki cinsiyete de farklı yükler getirmektedir.

Peki, kadınlar arabalara ilgi duyamazlar ya da erkekler iyi yemek yapamazlar mı?

Ya da kadınlar başarılı olamazlar, erkekler duygulandığında ağlayamazlar mı?

Sizce renklerin, oyuncakların, mesleklerin, sorumlulukların, duyguların, eylemlerin cinsiyeti var mıdır?

Toplumsal cinsiyet sadece insanın bir icadıdır ve bireyleri kalıplara sokarak şekillendirmeye

çalışırken bireyler üzerindeki olumsuz etkileri ise oldukça fazladır.

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için,  bizlere düşen en önemli görev ise, çocuklarımızı büyütürken kadının erkekten, erkeğin ise kadından üstün olmadığını, her iki cinsiyetin de eşit haklara sahip olduğunu, sevginin saklanmaması ve yaşanması gereken bir duygu olduğunu ve herhangi bir canlı üzerinde hak sahibi olmadığımızı benimseterek yetiştirmektir.

Travmanın Aşısı; Psikolojik Dayanıklılık

5 yıl ago · · Travmanın Aşısı; Psikolojik Dayanıklılık için yorumlar kapalı

Travmanın Aşısı; Psikolojik Dayanıklılık

Travma; kişilerin gerçek ya da algılanan bir yaralanmayla veya ölümle sonuçlanan,korku ve çaresizlik duygularının yoğun olarak hissedildiği, kendisi veya bir başkasının fiziksel ve ruhsal bütünlüğünütehdit eden veya zarar veren olaylar yaşaması ya da tanık olmasıdır. Travmalar ani ve beklenmedik olmalarından kaynaklı, kontrol sağlamanızveya kendinizi hazırlamanız mümkün olmamaktadır. Travmalar, güvenlikduvarlarınız yıkılışmış gibi hissetmenize neden olur. Travmada sağlıksız olan; verdiğiniz tepkiler değil, olayın kendisidir, ortadaki anormalduruma normal tepkiler vermektesinizdir. Travma, geçiş ve krizlerden farklıdır; yeni düzenlemeler yapmanız gereken durumlar ( mezuniyet, terfi, evlilik gibi) ya da yeni davranış repertuarları geliştirmeniz gereken alışkın olmadığınız durumlar(işten çıkarılma, boşanma gibi) durumlar geçiş ve krizleri ifade etmektedir. Geçişler ve krizler de stres yaratabilmektedir.Travma ise; bardağın taşması ya da kolun kanadın kırılması gibi ifade edilebilmektedir.

BAŞLICA TRAVMA TÜRLERİ

Kişinin yaşadığı travma Kişinin parçası olduğutravma;gördüğü, şahit olduğu İşitilen travma;çevrenin konuşmalarından edinilen İnsan kaynaklı travma; insan tarafından hatalı hazırlanmış makineler Doğal Afetler; deprem, sel, fırtına, orman yangınları, volkan patlamaları Şiddet, suç, terör

TRAVMALARA VERİLEN TEPKİLER

Ülkemizde de yaşanan ve sürmekte olan Covid-19 veya yakın zamanda yaşanmış olan depremler travma sürecimizin birer parçalarıdır. Hepimiz bu sürecin bir parçası olmakla birlikte şahit oluyor ve işitiyoruz. Hayatlarımızda kontrol, süreklilik, düzen ve rutinimizle ilgili kırılmalar yaşıyoruz. Sıkıntı veren anıları tekrar tekrar anımsayıp bunlara dair rüyalar görebiliyor ve uykuda bozulmalar yaşayabiliyoruz.

Herhangi çağrışım yaratan bir durumla karşılaşıldığında sıkıntıyla birlikte fizyolojik tepkilerde verebiliyoruz; örneğin depremi yaşamış olan bir kişinin yüksek seslere veya ambulans- itfaiye seslerini duyunca irkilmesi bu tepkilere örnektir. Çocuklar ise bu travmatik tepkilere ek olarak; ebeveynlerden ayrılma konusunda kaçınmalar yaşayabiliyor, korkular geliştirebiliyor(yalnızlık/karanlık) ve davranışlarında da farklılıklar gösterebiliyorlar. Travmaya verilen diğer tepkiler ise; şok ve reddetme, hissizlik, duygulardan kopmuşluk hissi, flashback, öfke patlamaları, yoğun endişeler, başkalarını veya kendini suçlama, tekrar tekrar konuşma isteği ya da içe kapanma, fiziksel tepkiler( ağrı/bulantı), iştah/enerji değişimleri, ölüm korkusu ve konsantrasyon bozukluklarıyla kendini österebilmektedir. Travmatik olaylar yaşamış kişilerin destek almasının yanı sıra, kurtarma ekipleri, yakınlar, haber çalışanları vb. şahit olan kişilerin de psikolojik destek almaları büyük önem taşımaktadır.

Travmanın aşısı Psikolojik Dayanıklılık

Psikolojik dayanıklılık; olaya dışına çıkarak kendine bakabilme, kendinegelme yani toparlama gücü, felaketlerin üstesinden gelebilme yani kişinin baş etme yöntemlerini geliştirebilmiş olması, olumlu uyum sağlamabecerisi olarak tanımlayabilmekteyiz. Kontrollü sosyalleşebilme, sokağa çıkmamaya uyum sağlama, online ders sistemine uyum sağlama psikolojik dayanıklılığa birer örnektir. Travmayla baş edebilmek için herkes kendince yöntemler edindi; mutfağa girip yeteneklerinikeşfedenler, içsel sorgulamalar-farkındalıklar yaşayanlar, ertelenen ilişkileri, sorunları, iletişimleri, birlikte bir zamanı paylaşabilmek ve pek daha fazlasını gerçekleştirenlerin yanısıra, insanların birbirlerine destek veren davranışlar sergilemesi verebileceğimiz örneklerin bir kısmıdır. Travmada kişilerin birbirinden destek alması kadar destek vermesi de önem taşımaktadır.

NELER YAPABİLİRSİNİZ?

KAHRAMANLIK SENDROMUNA teslim olmayın; bana bir şey olmaz,dayanırım gibi düşünceleri kendinize yük etmeniz size iyi gelmez.

YARDIM ÇEMBERİNİZİ oluşturun; güvendiğiniz, yakın hissettiğiniz kişilerle daha çok iletişim kurmak size destek olacaktır.

Hayatınızla ilgili ÖNEMLİ KARARLARI travmatik süreçlerde almayın; çünkü karar alırken mantıksal değil, duygusal yaklaşımınız söz konusu olabilir.

DUYGULARINIZI İFADE etmeyi ihmal etmeyin; duyguları halının altına atmak bir çözüm değil, erteleme olur.

RUTİNİNİZE geri dönmeye çaba gösterin; travmatik olaylar; işe gitme, yemek yeme, çöpü atma gibi davranışlarınıza dahi ket vurabilmektedir; yemek yemeseniz dahi yemek masasına oturun, çünkü beklenti eski iştahınızla yemek yemeniz değil, orada bulunmaya tekrardan dönebilmenizdir.

Travmatik olayla ilgili GÖRÜNTÜLERİ tekrar tekrar izlemek size destek olmaz.

ÇOCUKLARINIZA açık ve doğru bilgilendirmelerde bulunun; örneğin depremle ve alacağınız önlemler hakkında doğru bilgiler sağlayabilirsiniz. Eğer ki sevilen birinin kaybı yaşandıysa,“ gitti gelecek “ gibi cümleler kurmamanız, ölümü, uyku olarak tanımlamamanız,rutinlerine geri dönmeleri için ısrarcı olmayan, destekleyici ve sabırlı bir tutum sergilemeniz ve mümkün oldukça ortamını değiştirmemeye özen göstermeniz önemlidir.

DUYGULARINIZI İFADE etmek, duygularını ifade etmesini desteklemek; üzülmesinin ve korkmasının doğal olduğunu söylemek önemlidir.

Travmatik yaşantılar ile ilgili bir uzmandan destek almak süreciniz için önem taşımaktadır. Eğer, siz de travmatik süreçlerle baş etmekte güçlükler yaşıyor iseniz, bir uzman tarafından  sağlananprofesyonel bir yardım almayı ihmal etmeyiniz.

Özgül Fobiler

5 yıl ago · · Özgül Fobiler için yorumlar kapalı

Özgül Fobiler

Özgül bir nesne ya da duruma karşı duyulan mantıksız/aşırı korku haline “Özgül Fobi “denmektedir.

Fobik bir uyaranla karşılaşıldığında; kalp çarpıntısı, nefes darlığı, terleme, titreme, baş dönmesi gibi bedensel belirtiler ortaya çıkabilir. Ortamdan hemen ayrılma isteği veeylemi söz konusu olabilir veya sıkıntıyla bu duruma katlanabilir. Kişiler,fobik uyaranın olabileceği ortamdan uzak kalarak günlük hayatını sekteye uğratabilir.

Örneğin; yükseklik korkusu olan bir kişi, apartmanın üst katlarında oturmayı reddedebilir,

Köpek/kedi gibi hayvan fobisi olan kişi, gittiği yerleri kısıtlamak zorunda kalabilir,

Kan/enjeksiyon fobisi olan kişi ise, hastaneye gitmeyi ve tedaviyi reddederek sağlık sorunlarının artışına yol açabilir.

Kişiler uyaranla karşılaştıklarında yaşadığı korkunun aşırı ve mantıksız olduğunu bilseler de bu eylemlerden kendilerini alıkoyamazlar.

SEBEPLERİ

Özgül fobinin sebeplerine dair birçok görüş bulunmaktadır, bunlardan ilki geçmiş deneyimlerdir; örneğin; bir köpek saldırısına maruz kaldıysanız veya böyle bir saldırıya şahit olduysanız köpeklere dair fobi geliştirmeniz söz konusu olabilir.

Fakat; her fobinin oluşumunun altında bir deneyim olmak zorunda olmadığı gibi, her deneyim de fobi oluşumuna sebep olmamaktadır.

Bir diğer görüş ise genetiktir; aile (model alınan kişiler) bireylerinin, korku duyduğu bir nesneye çocuğun da korku geliştirmesi beklendiktir.

Örneğin iğne gördüğünde fobik tepkiler gösteren bir ebeveyn,
çocuğun gözlem yoluyla fobi geliştirmesine yol açabilir.


Daha geçmişe giderek fobilerin atalarımızdan miras kalan yanlarına da değinebiliriz, Özellikle ilkel yaşamda; yükseklik, yılan, su, şimşek gibi durumlar korkutucu bir hal aldığı için genetik aktarım yoluyla, daha doğmadan fobi olarak kodlanmış olabilmektedir. Diğer yaklaşımlarda da fobilerle ilişkilendirmeler söz konusudur;

Örneğin hayatında sürekli ve fazla sorumluluk alan kişilerde yükseklik korkusu görülebilmesinin mümkün olduğu veya çocukluğunda boğulma tehlikesi yaşamış bir annenin çocuğunda  suya karşı bir fobi olabileceğine değinilmiştir.

Fobiler sadece fiziki olarak karşı karşıya kalındığında değil, fobi geliştirilen nesne veya duruma ait bir görsel görüldüğünde belirtilerini gösterebilir,

Yılan fobisi olan kişi,  yılan resmi gördüğünde belirtiler yaşayabilir ve
 resme bakma davranışını reddebilir, ya da yükseklik korkusu olan kişi, televizyonda yamaç paraşütü yapan birini gördüğünde belirtileri yaşayabilir  ve kaçınmak için kanalı değiştirebilir.

SIK GÖRÜLEN ÖZGÜL FOBİLER

En sık görülen fobilere baktığımızda;

Hayvan Fobisi

En sık görülen özgül fobi türüdür. En çok korkulan hayvanların başında kedi, köpek, böcek gibi hayvanlar gelir. Hayvan tipi fobi genellikle çocukta başlamaktadır.

Böcek fobiniz var ise ve odanızda böcek olduğunu gördüyseniz,
 hemen odadan uzaklaşırsınız ve böceğin odada olmadığından emin olana dek odaya girmeyi ve odayı kullanmayı reddedebilirsiniz.

Yükseklik Fobisi

En yaygın görülen ikinci özgül fobi türüdür.  Bir banın yüksek katında veya çatısında bulunmaktan kaçınma ve aşağı bakamama, pencereye yakın oturamama gibi davranışlar görülebilir.

Doğal Çevre Tipi Fobi

 Genellikle çocuklukta başlayan bu fobi; şimşek, fırtına ya da su gibi doğal çevrenin korku uyaranı olduğu durumlardır.

Araba Kullanma Fobisi

Bu fobiye sahip olan kişiler,kendisi ya da başka araçlardaki kişiler sebebiyle, bir yere çarpacağı ve ya kaza yapacağı düşüncesine sahiptirler. Bu nedenle arabası olduğu halde kullanamaz hale gelebilirler.

Kan-enjeksiyon fobisi

Kan görme/kan verme, iğne yaptırma, diş çektirme gibi tıbbi durumlarla karşılaşınca bayılacak gibi olma, kalp çarpıntısı ve bulantı, tansiyonda yükselme, soluklaşma gibi belirtiler yaşanabilir. Bayılmalar da görülebilmektir.

Uçak fobisi

Korkunun kaynağı; uçağın kendisinden ziyade, istediği anda uçaktan çıkamama korkusudur. Kişiler, uçağın düşeceğine dair bir korku yaşarlar ve uzun süreli araç yolcuklarına istemedikleri halde kendilerini mecbur bırakırlar.


Klostrofobi

 Kapalı ve basık yerler karşı yoğun korku duyma halidir. Korkulan durumlar; asansör, otobüs, tüneller, altgeçitler, MR cihazı,  kapısı kapalı veya kilitli olan odalar, kişilerde fobik belirtilere sebep olabilir. Bu tip yerlere maruz kalındığında sıkışıp kalmaktan, istediklerinde çıkamamaktan, nefes alamamaktan/ boğulmaktan korku duyarlar.


Özgül Fobilerin tedavisi mümkündür.

Eğer, siz de bu davranışlara sahip olduğunuzu düşünüyorsanız,  uzman tarafından sağlananprofesyonel biryardım almayı ihmal etmeyiniz.

× Bilgi ve Randevu Almak İçin