Schedule a Visit

Nulla vehicula fermentum nulla, a lobortis nisl vestibulum vel. Phasellus eget velit at.

Call us:
1-800-123-4567

Send an email:
monica.wayne@example.com

Sosyal Fobi

5 yıl ago · · Sosyal Fobi için yorumlar kapalı

Sosyal Fobi

Sosyal Anksiyete Bozukluğu olarak da bilinen Sosyal Fobi; başkaları tarafından gözlenme durumunda kalınabilecek sosyal durumlardan belirgin korku veya kaygı duyması halini tanımlamaktadır. Kişiler, bu korku ve kaygılarından dolayı yoğun bir sıkıntı yaşarken, korkularının mantıksız olduğunu düşünürler.

Bu korku ve kaygıların sıklıkla görüldüğü durumlar;
topluma karşı yapılan konuşmalar, yeni biri/leriyle tanışma ve buluşma,
herhangi bir ortamda konuya hakim olsa dahi konuşmaya katılmaktan kaçınma (öğrencilerin sınıfta parmak kaldırmaktan çekinmeleri), 
tanımadığınız kişilere soru sormaktan kaçınma, biriyle birlikte yemek yeme, müzik aleti çalmaktan, dans etmekten zevk alınmasına rağmen kalabalık bir ortamda bu eylemleri gerçekleştirmeden kaçınma,
toplantı gibi bir grubun olduğu odaya sonradan girmekten kaçınma gibi durumlar sosyal fobiye örnektir.

Sosyal Fobinin sebep olduğu bedensel belirtiler nelerdir?

Sosyal fobi yaşayan kişilerin bedenlerinde de birtakım belirtiler eşlik etmektedir, bunlardan sıklıkla görülen belirtiler;

Kızarma
Kaslarda titreme
Ağız kuruması
Kekeleme
Çarpıntı
Midede rahatsızlık
Kafada basınç / zihin bulanıklığı
Sıcaklık/ soğukluk duyguları
Ses titremesi gibi belirtilerdir.

Sosyal Fobinin Sebepleri Nelerdir?

Sosyal fobi belirtileri ve kaçınmalarının sebeplerinden en önemlisi;
aile tutumları olmaktadır; ebeveynlerin çekingen olmaları, çocuğa suçluluk hissettirmeleri ve tahammülsüz davranışlarda bulunmaları, çocuktan gurur duymamaları ve diğer çocuklarla kıyaslamalara maruz bırakmaları,
çocuğu sürekli eleştirmeleri, reddedici ve cezalandırıcı tutumlar sergilemeleridir.

Bahsedebileceğimiz diğer sebepler ise;
bir öğrencinin, öğretmen tarafından sınıf önünde azarlanması gibi
geçmişte yaşanan deneyimler olabilmektedir.

Sosyal Anksiyete Bozukluğuna sahip olan kişilerin kendilerini düşünmekten alıkoyamadıkları olumsuz düşünceler söz konusudur.

Bu düşünceler genellikle;
beni reddedecekler, aşağılanacağım, utanç yaşayacağım, insanlar beni olumsuz değerlendirecekler
gibi yoğun kaygı yaratan düşüncelerdir.

Sosyal fobisi olan kişiler genellikle sunum gibi etkinliklerden kaçınırken,
bu duruma maruzkalma anına kadar geçen süre içerisinde
kendilerini o anı ve olumsuz düşünceleri düşünmekten alıkoyamaz
ve bu duruma maruz kaldıklarında ise bedensel belirtilerle birlikte;

zeki, akıcı ve parlak konuşmasını gerektiğini,
herkesin takdirini kazanması gerektiğini,
kaygısını çevreye belli etmemesi gerektiğini,
bedeninde ortaya çıkan belirtilerin herkesin dikkatini çekçeğini,
onun için olumsuz düşüncelere sahip olacaklarını,
konuşmasının daima önemli ilgi çekici ve aksaklık olmadan devam etmesi gerektiğine dair

başarı ve performans alanında yüksek beklentiler içerisindedir.

Kendilerini izleyen insanlara çok odaklı olurlar ve onların sakinliklerinin ya da telefona bakma gibi davranışlarının
kendisinin başarısızlığından kaynaklı olduğuna dair inanç geliştirerek
diğer alternatif sebeplere odaklanamazlar.

  Sosyal Fobinin Tedavisi mümkün müdür?

Bilişsel Davranışçı Terapi tedavi yöntemleriyle,
Sosyal Fobinin tedavisinde olumlu sonuçlar elde edilebilmektedir.
Eğer, siz de Sosyal Anksiyete Bozukluğu( Sosyal Fobi)’na
sahip olduğunuzu düşünüyorsanız,  uzman tarafından sağlanan profesyonel bir yardım almayı ihmal etmeyiniz.

Toplumsal Cinsiyet ve Şiddet İlişkisi

5 yıl ago · · Toplumsal Cinsiyet ve Şiddet İlişkisi için yorumlar kapalı

Toplumsal Cinsiyet ve Şiddet İlişkisi

Toplumsal cinsiyet; kadın ve erkeklerin doğuştan değil, içine doğdukları kültürün içinde, bulundukları sosyal ortamlarında öğrenmiş oldukları kadın ve erkek olmaya dair özellikleridir.

Kastedilen bu özellikler anne karnından itibaren başlamaktadır. Doğdukları andan itibaren cinsiyete göre renklerin belirlenmesi; kız çocuklarına pembe kıyafetler ve eşyalar, erkek çocuklarına ise mavi kıyafet ve eşyalar seçilmesi bunun bir parçasıdır. Öyle ki; tersi bir durum olduğunda ise “erkek adam pembe mi giyermiş hiç!”, “çiçek desenli kıyafet erkek adama yakışır mı!” gibi toplum tarafından bir takım tepkiler de söz konusu olabilmektedir.

Kız çocuklarına prenses, erkek çocuklarına prens, aslan oğlum gibi hitaplar kullanılırken, toplum tarafından erkek adamın erkek oğlu olur gibi cümleler de sarf edilebilmektedir.

Cinsiyete göre çocukların oynayacağı oyuncakların belirlenmesi; kız çocuklarına bebek, erkek çocuklarına silah gibi oyuncaklar verilerek yönlendirilmeleri söz konusu olmaktadır.

Kız çocuklarına temizlik, ev işleri, çocuk bakımı gibi daha çok evde var olan iş ve sorumluluklar üstlendirilirken, erkek çocuklarına, tamir işleri yapan, meslek sahibi olan, işe gidip gelen, ev işlerinde sorumluluk paylaşımı yapmayan kişiler olarak cinsiyet rollerinin verildiği görülmektedir.

Cinsiyete göre duyguların ifadesini şekillendirmeleri de beklenir; kız çocukları hassas, nazik, ağırbaşlı, duyarlı, birçok olumsuz duygu ve yaşantıyı kabullenip normalleştirmesi beklenen, erkek çocukları ise, ağlamayan, duygularını belli etmeyen, hep güçlü görünmek zorunda hisseden, hırslı ve bağımsız insanlar olmak zorunda bırakılırlar.

Çocuklar büyüyüp yetişkin olduklarında ise cinsiyetlere göre meslekleri belirlenir. Kimin tamirci, bakıcı ya da şoför olacağı birey tarafından ve onun becerileri dikkate alınarak değil, toplum tarafından cinsiyet rollerine göre çoktan belirlenmiştir.

Toplumumuzda toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerine birçok deyim ve atasözleri de bulunmaktadır:

“Elinin hamuru ile erkek işine karışma”,

“Ağustostan sonra ekilen darıdan, kocasından sonra kalkan kadından hayır gelmez”,

“ Oğlan babadan öğrenir sohbet ile gezmeyi, kız anadan öğrenir sofra dizmeyi”

“Erkek adam ağlamaz!”     “Sakalım olsa sözüm geçerdi!”,

“Saçı uzun aklı kısa” bunlara birer örnektir.

Toplumumuzda cinsiyet eşitsizliğinin şiddet üzerindeki etkileriyle her geçen gün daha da sık karşılaşmaktayız.  Her gün, bir kadın, eşi, sevgilisi veya bir akrabası tarafından her türlü şiddete maruz kalmakta (fiziksel, duygusal, cinsel, ekonomik)  hatta hayatını kaybetmektedir.

Günümüzde şiddetin önlenebilmesi ve ortadan kaldırılabilmesi, sadece kanuni yaptırım, ceza ve uygulamalarla mümkün olmamaktadır. Öncelikle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması büyük önem taşımaktadır.

Toplumumuzda, toplumsal cinsiyet eşitsizliği bağlamında şiddet ve olumsuzluklar kadınlarda daha fazla yaşanmakla birlikte erkekler de toplumdan ve bireylerden şiddet görmektedir.

Maalesef kan davaları toplumunun erkekler için biçtiği rollerden birisi olup, her iki yönden kadın ve erkeğe yönelik şiddetin bir örneğidir.

Toplumsal cinsiyet rolleri her iki cinsiyete de farklı yükler getirmektedir.

Peki, kadınlar arabalara ilgi duyamazlar ya da erkekler iyi yemek yapamazlar mı?

Ya da kadınlar başarılı olamazlar, erkekler duygulandığında ağlayamazlar mı?

Sizce renklerin, oyuncakların, mesleklerin, sorumlulukların, duyguların, eylemlerin cinsiyeti var mıdır?

Toplumsal cinsiyet sadece insanın bir icadıdır ve bireyleri kalıplara sokarak şekillendirmeye

çalışırken bireyler üzerindeki olumsuz etkileri ise oldukça fazladır.

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için,  bizlere düşen en önemli görev ise, çocuklarımızı büyütürken kadının erkekten, erkeğin ise kadından üstün olmadığını, her iki cinsiyetin de eşit haklara sahip olduğunu, sevginin saklanmaması ve yaşanması gereken bir duygu olduğunu ve herhangi bir canlı üzerinde hak sahibi olmadığımızı benimseterek yetiştirmektir.

Travmanın Aşısı; Psikolojik Dayanıklılık

5 yıl ago · · Travmanın Aşısı; Psikolojik Dayanıklılık için yorumlar kapalı

Travmanın Aşısı; Psikolojik Dayanıklılık

Travma; kişilerin gerçek ya da algılanan bir yaralanmayla veya ölümle sonuçlanan,korku ve çaresizlik duygularının yoğun olarak hissedildiği, kendisi veya bir başkasının fiziksel ve ruhsal bütünlüğünütehdit eden veya zarar veren olaylar yaşaması ya da tanık olmasıdır. Travmalar ani ve beklenmedik olmalarından kaynaklı, kontrol sağlamanızveya kendinizi hazırlamanız mümkün olmamaktadır. Travmalar, güvenlikduvarlarınız yıkılışmış gibi hissetmenize neden olur. Travmada sağlıksız olan; verdiğiniz tepkiler değil, olayın kendisidir, ortadaki anormalduruma normal tepkiler vermektesinizdir. Travma, geçiş ve krizlerden farklıdır; yeni düzenlemeler yapmanız gereken durumlar ( mezuniyet, terfi, evlilik gibi) ya da yeni davranış repertuarları geliştirmeniz gereken alışkın olmadığınız durumlar(işten çıkarılma, boşanma gibi) durumlar geçiş ve krizleri ifade etmektedir. Geçişler ve krizler de stres yaratabilmektedir.Travma ise; bardağın taşması ya da kolun kanadın kırılması gibi ifade edilebilmektedir.

BAŞLICA TRAVMA TÜRLERİ

Kişinin yaşadığı travma Kişinin parçası olduğutravma;gördüğü, şahit olduğu İşitilen travma;çevrenin konuşmalarından edinilen İnsan kaynaklı travma; insan tarafından hatalı hazırlanmış makineler Doğal Afetler; deprem, sel, fırtına, orman yangınları, volkan patlamaları Şiddet, suç, terör

TRAVMALARA VERİLEN TEPKİLER

Ülkemizde de yaşanan ve sürmekte olan Covid-19 veya yakın zamanda yaşanmış olan depremler travma sürecimizin birer parçalarıdır. Hepimiz bu sürecin bir parçası olmakla birlikte şahit oluyor ve işitiyoruz. Hayatlarımızda kontrol, süreklilik, düzen ve rutinimizle ilgili kırılmalar yaşıyoruz. Sıkıntı veren anıları tekrar tekrar anımsayıp bunlara dair rüyalar görebiliyor ve uykuda bozulmalar yaşayabiliyoruz.

Herhangi çağrışım yaratan bir durumla karşılaşıldığında sıkıntıyla birlikte fizyolojik tepkilerde verebiliyoruz; örneğin depremi yaşamış olan bir kişinin yüksek seslere veya ambulans- itfaiye seslerini duyunca irkilmesi bu tepkilere örnektir. Çocuklar ise bu travmatik tepkilere ek olarak; ebeveynlerden ayrılma konusunda kaçınmalar yaşayabiliyor, korkular geliştirebiliyor(yalnızlık/karanlık) ve davranışlarında da farklılıklar gösterebiliyorlar. Travmaya verilen diğer tepkiler ise; şok ve reddetme, hissizlik, duygulardan kopmuşluk hissi, flashback, öfke patlamaları, yoğun endişeler, başkalarını veya kendini suçlama, tekrar tekrar konuşma isteği ya da içe kapanma, fiziksel tepkiler( ağrı/bulantı), iştah/enerji değişimleri, ölüm korkusu ve konsantrasyon bozukluklarıyla kendini österebilmektedir. Travmatik olaylar yaşamış kişilerin destek almasının yanı sıra, kurtarma ekipleri, yakınlar, haber çalışanları vb. şahit olan kişilerin de psikolojik destek almaları büyük önem taşımaktadır.

Travmanın aşısı Psikolojik Dayanıklılık

Psikolojik dayanıklılık; olaya dışına çıkarak kendine bakabilme, kendinegelme yani toparlama gücü, felaketlerin üstesinden gelebilme yani kişinin baş etme yöntemlerini geliştirebilmiş olması, olumlu uyum sağlamabecerisi olarak tanımlayabilmekteyiz. Kontrollü sosyalleşebilme, sokağa çıkmamaya uyum sağlama, online ders sistemine uyum sağlama psikolojik dayanıklılığa birer örnektir. Travmayla baş edebilmek için herkes kendince yöntemler edindi; mutfağa girip yeteneklerinikeşfedenler, içsel sorgulamalar-farkındalıklar yaşayanlar, ertelenen ilişkileri, sorunları, iletişimleri, birlikte bir zamanı paylaşabilmek ve pek daha fazlasını gerçekleştirenlerin yanısıra, insanların birbirlerine destek veren davranışlar sergilemesi verebileceğimiz örneklerin bir kısmıdır. Travmada kişilerin birbirinden destek alması kadar destek vermesi de önem taşımaktadır.

NELER YAPABİLİRSİNİZ?

KAHRAMANLIK SENDROMUNA teslim olmayın; bana bir şey olmaz,dayanırım gibi düşünceleri kendinize yük etmeniz size iyi gelmez.

YARDIM ÇEMBERİNİZİ oluşturun; güvendiğiniz, yakın hissettiğiniz kişilerle daha çok iletişim kurmak size destek olacaktır.

Hayatınızla ilgili ÖNEMLİ KARARLARI travmatik süreçlerde almayın; çünkü karar alırken mantıksal değil, duygusal yaklaşımınız söz konusu olabilir.

DUYGULARINIZI İFADE etmeyi ihmal etmeyin; duyguları halının altına atmak bir çözüm değil, erteleme olur.

RUTİNİNİZE geri dönmeye çaba gösterin; travmatik olaylar; işe gitme, yemek yeme, çöpü atma gibi davranışlarınıza dahi ket vurabilmektedir; yemek yemeseniz dahi yemek masasına oturun, çünkü beklenti eski iştahınızla yemek yemeniz değil, orada bulunmaya tekrardan dönebilmenizdir.

Travmatik olayla ilgili GÖRÜNTÜLERİ tekrar tekrar izlemek size destek olmaz.

ÇOCUKLARINIZA açık ve doğru bilgilendirmelerde bulunun; örneğin depremle ve alacağınız önlemler hakkında doğru bilgiler sağlayabilirsiniz. Eğer ki sevilen birinin kaybı yaşandıysa,“ gitti gelecek “ gibi cümleler kurmamanız, ölümü, uyku olarak tanımlamamanız,rutinlerine geri dönmeleri için ısrarcı olmayan, destekleyici ve sabırlı bir tutum sergilemeniz ve mümkün oldukça ortamını değiştirmemeye özen göstermeniz önemlidir.

DUYGULARINIZI İFADE etmek, duygularını ifade etmesini desteklemek; üzülmesinin ve korkmasının doğal olduğunu söylemek önemlidir.

Travmatik yaşantılar ile ilgili bir uzmandan destek almak süreciniz için önem taşımaktadır. Eğer, siz de travmatik süreçlerle baş etmekte güçlükler yaşıyor iseniz, bir uzman tarafından  sağlananprofesyonel bir yardım almayı ihmal etmeyiniz.

Özgül Fobiler

5 yıl ago · · Özgül Fobiler için yorumlar kapalı

Özgül Fobiler

Özgül bir nesne ya da duruma karşı duyulan mantıksız/aşırı korku haline “Özgül Fobi “denmektedir.

Fobik bir uyaranla karşılaşıldığında; kalp çarpıntısı, nefes darlığı, terleme, titreme, baş dönmesi gibi bedensel belirtiler ortaya çıkabilir. Ortamdan hemen ayrılma isteği veeylemi söz konusu olabilir veya sıkıntıyla bu duruma katlanabilir. Kişiler,fobik uyaranın olabileceği ortamdan uzak kalarak günlük hayatını sekteye uğratabilir.

Örneğin; yükseklik korkusu olan bir kişi, apartmanın üst katlarında oturmayı reddedebilir,

Köpek/kedi gibi hayvan fobisi olan kişi, gittiği yerleri kısıtlamak zorunda kalabilir,

Kan/enjeksiyon fobisi olan kişi ise, hastaneye gitmeyi ve tedaviyi reddederek sağlık sorunlarının artışına yol açabilir.

Kişiler uyaranla karşılaştıklarında yaşadığı korkunun aşırı ve mantıksız olduğunu bilseler de bu eylemlerden kendilerini alıkoyamazlar.

SEBEPLERİ

Özgül fobinin sebeplerine dair birçok görüş bulunmaktadır, bunlardan ilki geçmiş deneyimlerdir; örneğin; bir köpek saldırısına maruz kaldıysanız veya böyle bir saldırıya şahit olduysanız köpeklere dair fobi geliştirmeniz söz konusu olabilir.

Fakat; her fobinin oluşumunun altında bir deneyim olmak zorunda olmadığı gibi, her deneyim de fobi oluşumuna sebep olmamaktadır.

Bir diğer görüş ise genetiktir; aile (model alınan kişiler) bireylerinin, korku duyduğu bir nesneye çocuğun da korku geliştirmesi beklendiktir.

Örneğin iğne gördüğünde fobik tepkiler gösteren bir ebeveyn,
çocuğun gözlem yoluyla fobi geliştirmesine yol açabilir.


Daha geçmişe giderek fobilerin atalarımızdan miras kalan yanlarına da değinebiliriz, Özellikle ilkel yaşamda; yükseklik, yılan, su, şimşek gibi durumlar korkutucu bir hal aldığı için genetik aktarım yoluyla, daha doğmadan fobi olarak kodlanmış olabilmektedir. Diğer yaklaşımlarda da fobilerle ilişkilendirmeler söz konusudur;

Örneğin hayatında sürekli ve fazla sorumluluk alan kişilerde yükseklik korkusu görülebilmesinin mümkün olduğu veya çocukluğunda boğulma tehlikesi yaşamış bir annenin çocuğunda  suya karşı bir fobi olabileceğine değinilmiştir.

Fobiler sadece fiziki olarak karşı karşıya kalındığında değil, fobi geliştirilen nesne veya duruma ait bir görsel görüldüğünde belirtilerini gösterebilir,

Yılan fobisi olan kişi,  yılan resmi gördüğünde belirtiler yaşayabilir ve
 resme bakma davranışını reddebilir, ya da yükseklik korkusu olan kişi, televizyonda yamaç paraşütü yapan birini gördüğünde belirtileri yaşayabilir  ve kaçınmak için kanalı değiştirebilir.

SIK GÖRÜLEN ÖZGÜL FOBİLER

En sık görülen fobilere baktığımızda;

Hayvan Fobisi

En sık görülen özgül fobi türüdür. En çok korkulan hayvanların başında kedi, köpek, böcek gibi hayvanlar gelir. Hayvan tipi fobi genellikle çocukta başlamaktadır.

Böcek fobiniz var ise ve odanızda böcek olduğunu gördüyseniz,
 hemen odadan uzaklaşırsınız ve böceğin odada olmadığından emin olana dek odaya girmeyi ve odayı kullanmayı reddedebilirsiniz.

Yükseklik Fobisi

En yaygın görülen ikinci özgül fobi türüdür.  Bir banın yüksek katında veya çatısında bulunmaktan kaçınma ve aşağı bakamama, pencereye yakın oturamama gibi davranışlar görülebilir.

Doğal Çevre Tipi Fobi

 Genellikle çocuklukta başlayan bu fobi; şimşek, fırtına ya da su gibi doğal çevrenin korku uyaranı olduğu durumlardır.

Araba Kullanma Fobisi

Bu fobiye sahip olan kişiler,kendisi ya da başka araçlardaki kişiler sebebiyle, bir yere çarpacağı ve ya kaza yapacağı düşüncesine sahiptirler. Bu nedenle arabası olduğu halde kullanamaz hale gelebilirler.

Kan-enjeksiyon fobisi

Kan görme/kan verme, iğne yaptırma, diş çektirme gibi tıbbi durumlarla karşılaşınca bayılacak gibi olma, kalp çarpıntısı ve bulantı, tansiyonda yükselme, soluklaşma gibi belirtiler yaşanabilir. Bayılmalar da görülebilmektir.

Uçak fobisi

Korkunun kaynağı; uçağın kendisinden ziyade, istediği anda uçaktan çıkamama korkusudur. Kişiler, uçağın düşeceğine dair bir korku yaşarlar ve uzun süreli araç yolcuklarına istemedikleri halde kendilerini mecbur bırakırlar.


Klostrofobi

 Kapalı ve basık yerler karşı yoğun korku duyma halidir. Korkulan durumlar; asansör, otobüs, tüneller, altgeçitler, MR cihazı,  kapısı kapalı veya kilitli olan odalar, kişilerde fobik belirtilere sebep olabilir. Bu tip yerlere maruz kalındığında sıkışıp kalmaktan, istediklerinde çıkamamaktan, nefes alamamaktan/ boğulmaktan korku duyarlar.


Özgül Fobilerin tedavisi mümkündür.

Eğer, siz de bu davranışlara sahip olduğunuzu düşünüyorsanız,  uzman tarafından sağlananprofesyonel biryardım almayı ihmal etmeyiniz.

Öfke ve Öfke Kontrol Yöntemleri

5 yıl ago · · Öfke ve Öfke Kontrol Yöntemleri için yorumlar kapalı

Öfke ve Öfke Kontrol Yöntemleri

Öfke; herkes tarafından hissedilmesi normal olan, güçlü fakat kontrol edilmesi öğrenilebilen, üzüntü, mutluluk, heyecan gibi inkar edilmemesi ve kabul edilmesi gereken, tehdit olarak algılanan durum veya kişiler karşısında ortaya çıkan normal ve sağlıklı bir duygudur.

Öfke ve saldırganlık aynı şey değildir. Saldırganlık; öfkemizi kontrol edemediğimiz durumlarda ortaya çıkan davranıştır.

Öfke, sizin ve ya çevrenizdeki kişilerin tavrına yönelik farkındalık sağlarken, bu konuda bir şeylerin değişmesi gerektiği konusunda uyarıda bulunarak size yapıcı bir fayda sağlamakla beraber, yapılan bir haksızlığı düzeltebilmek için motivasyon sağlayarak eyleme geçilmesini destekler.

Neden öfkeleniriz?

Öncelikle öfkenin tek başına olmadığını, sadece buz dağının görünen kısmının öfke olduğunu fark etmeliyiz. Kıskançlık, üzüntü, yalnızlık, kaygı, hayal kırıklığı, korku, haksızlık, kontrol kurma isteği, anlaşılamamak gibi duygular buz dağının görünmeyen kısmı olabilirler.

Acele etmek, alan darlığı, engellenmek gibi durumlarda öfkenin ortaya çıkmasına sebep olabilen unsurlardan bazılarıdır.

Hoşa gitmeyen bir durum yaşandığında, odadan çıkarak, surat asarak ya da küserek pasif agresif bir öfke yaşayabilir, hayatınızda bir şeyler yolunda gitmediğinde kendinizi suçlayarak ve değersizleştirerek öfkeyi kendinize yöneltebilir, saman alevi olarak ifade edilse de ilişkilerde büyük sorunlara yol açan ani öfke türünü yaşayabilir, yaptığınız bir davranış sonucundautanç duygusunu bastırmak adına öfke gösterebilir, ya da öfkenizi kullanarak istediklerinizi planlı bir şekilde elde ediyor olabilirsiniz.
Bu öfke türlerinden biri ve ya daha fazlasının yaşanılması söz konusu olabilir.

Öfkenin Olumsuz Yanları Nelerdir?

Öfke; hastalıklara ve sinir sisteminin bozulmasına sebep olur, sosyal ilişkilerinizi etkilemekle birlikte saygınlığınızı kaybetmenize ve yalnız hissetmenize sebep olur.Öfkeliyken aldığınız kararlar genellikle olumsuz sonuçlara yol açarken, diğer bir yandan vicdan azabı ve pişmanlığı doğmasını sağlar. Hayattan aldığınız zevk ve hayat kaliteniz düşer ve size zaman kaybettirir.

Öfkeniz Bedeninizde Belirti Verir..

Öfkelendiğiniz bir anı hatırlayarak, o anda fiziksel olarak hangi belirtileri yaşadığınızı düşünebilirsiniz; nefes alış verişiniz sıklaşabilir, kalp atışı hızlanabilir, kaslar gerginleşebilir ya da titreyebilir, boğaz kuruyabilir, terleme ve ateş basması yaşanabilir, seste çatallaşma ya da dişleri sıkma gibi belirtilerin bir ve ya daha fazlası öfke anında bedeninize hakim olabilir.

Öfke Kontrolünü Sağlayabilmek İçin Hangi Davranışlarda Bulunulabilir?

Rahatlama yöntemlerinizi belirleyin:Yürüyüş yapmak, nefes egzersizleri uygulamak, ılık bir duş almak, sevdiğiniz bir arkadaşınızı aramak, spor yapmak gibi sizi rahatlatan yöntemleri belirleyebilirsiniz.

Öfke günlüğü tutun: Öfke hissettiğiniz zamanlarda gerçekten sizi neyin öfkelendirdiğini ve fiziksel belirtilerinizin nelerolduğunu düşünün, duygularınızı yazıya dökmeyi deneyimleyerek öfke duygusunun yoğunluğunu azaltabilirsiniz.

Ortamdan uzaklaşın: Öfkeniz çok yoğunsa ve sözlerinizi ya da eyleminizi kontrol edemeyeceğinizi düşünüyorsanız, ortamdan uzaklaşarak duygusal bir mola verebilirsiniz.

Öfkenize kılıf uydurmayın: Karadenizli olmanız, şeker hastası olmanız ve ya ikizler burcu olmanız öfke kontrol sorunu yaşamanıza sebep değildir.

Birtakım düzenlemeler yapın: Asla ve ya her zaman gibi kelimeleri mümkün oldukça kullanmayın, genellemeler yapmaktan kaçının, öfkeliyken önemli kararlar vermeyi erteleyin, kendinize zaman ayırın ve size keyif veren şeyleri hayatınıza dahil edin ve de hayır diyebilmeyi öğrenin.

Öfke kontrol edilebilir ve unutmayın ki ÖFKE KONTROLÜ;  yakıp yıktıktan sonra değil, öfkeyi hissetmeye başladığınız ilk anlarda sağlanır.

Eğer ki öfkenizi kontrol etmekte güçlükler yaşıyor ve öfkenizin size ve çevrenize zarar verdiğini düşünüyorsanız bir uzmandan destek almayı lütfen ihmal etmeyin.

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB)

5 yıl ago · · Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) için yorumlar kapalı

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB)

Obsesif Kompulsif Bozukluk;kişilerin gün içinde 1 saatten daha fazla zamanı alan, sıkıntı veren ve günlük işlevsellikleriyle birlikte kişilerarası ilişkilerini bozan bir rahatsızlıktır.

Obsesyon ve Kompulsiyon ne anlama gelmektedir?

Obsesyon kavramının karşılığı takıntı/saplantıdır. Takıntı(obsesyon), istem dışı oluşan, tekrarlayıcı, kişiyi rahatsız eden ve engel olmak istediği halde kendisini alıkoyamadığı düşünceler veya imgelerdir.Obsesyonlar,anksiyete arttırır ve kişi anksiyetelerden kurtulmak için kompulsiyonlara yani tekrarlayıcı davranışlara yönelir.

Kompulsiyon kavramının karşılığı ise, zorlantıdır.Takıntılı düşüncenin verdiği rahatsızlıktan kurtulmak için kişinin defalarca yaptığı davranışlara zorlantı (kompulsiyon) denir.
Kişiler bu davranışları yaparken başkalarına zarar gelecek endişesine sahiptirler; genellikle bir hastalık, ölüm gibi korkulan bir olaydan korunmak ve kaçınmak için yaparlar.

Örneğin, eğer ki prizleri ve ocağı kontrol etmezsem evde yangın çıkabilir düşüncesi bir obsesyon ve bu düşüncenin yarattığı sıkıntı ile tekrar tekrar prizleri ve ocağı kontrol etme davranışı ise kompulsiyondur.

OKB’si olan kişiler evden güç çıkabilmekle birlikte, yoldan geri dönerek tekrar kontrol edebilir, dışarıdayken içlerindeki şüpheden dolayı kendilerini arkadaş sohbetlerine, işlerine adapte edemezler ve eve erken dönerler, çünkü defalarda kontrol ettikleri ocağı kapattığını bilseler bile bunu doğru yapıp yapmadığını sorgularlar.

OKB’ nin sebepleri nelerdir?

Tek bir sebebe dayanmaksızın birçok sebepten bahsedebilmekteyiz;
bunlardan ilki biyolojik sebeplerdir; beyinde serotonin (mutluluk) adlı hormon düşünceyi düzenlemekte rol oynamaktadır, yeterli düzeyde salgılanmaması sonucunda ise OKB görülebilmektedir. İkinci olarak psikolojik sebeplerden bahsedebiliriz; Freud, tuvalet eğitimi sırasında aşırı baskı altına alınan çocuklarda OKB görülebileceğinden bahsetmektedir. Üçüncü bir sebep olarak; aile üyelerinde görülmüş olmasıyla ilgili genetik etkenler karşımıza çıkmaktadır, bunun yanı sıra ailede OKB söz konusu olmasa da ilk kez kişilerde görülebilmektedir. Diğer bir sebep ise; ebeveyn tutumları olmaktadır; özellikle mükemmeliyetçi ve kaygılı ebeveyn yapılarıyla büyüyen çocuklarda, ödülden çok ceza yönteminin uygulanması, aşırı düzenlilik ve titizlik eğitimi, aşırı korumacı tutumlar OKB’ye sebep olabilmektedir. İş değişimleri, kayıplar, sağlık sorunları, sorumluluklarda artışlar gibi etkenler ise, OKB’nin alevlenmesine sebep olur.

Hepimizin yaşadığı Pandemi sürecinde OKB’nin artışı beklendiktir.

SIKLIKLA GÖRÜLEN OKB ÇEŞİTLERİ NELERDİR?

1. Temizlik Takıntısı:En sık görülen takıntı çeşidi olan temizlik takıntısında;sürekli olarak kirlilik ilgili, hastalık bulaşmasıyla ve ya çevresine bulaştırmaya sebep olmakla ilgili düşünceler oluşur. Obsesyonlardan kaynaklı görülen kompulsiyon davranışlarından bazıları ise şunlardır; Tuvalet ve banyoda uzun süreli zaman geçirirler, Kapı kolu, toplu taşıma araçlarındaki tutma yerlerine dokunmaktan kaçınmak, dokunmak için eldiven, peçete ya da kıyafetinin kollarını kullanırlar, El sıkışmaktan, öpüşmekten kaçınırlar, Bu tip durumlara maruz kaldıklarında ise dakikalarca ellerini yıkarlar, Evdeki diğer bireylerin, dışarıdan geldiklerinde giysilerini çıkartmalarını  ve yıkanmalarını isteyebilirler, Her yerde yemek yemez ve çatal bıçak vb. eşyaları defalarca silip yıkarlar, Başkasının kullandığı kaşık, tabak, çatal, bardak vb. eşyaları kullanmazlar, Temiz olduğunu bildiği özellikle mutfaktaki araç gereçleri kullanmadan önce yıkarlar.

2. Düzen Takıntısı:Kişiler, yaşadıkları ortamlarda her şeyi düzenleme gereği duyarlar, eğer ki onlardan habersizce düzende bir değişiklik yapıldı ise değişimleri çabucak fark edip eski haline getirirler. Kitap vb. eşyaları aynı hizada büyükten küçüğe, alfabetik sırayla dizerler, Masa örtüsü, yatak örtüsü vb. her tarafından eşit şekilde ayarlarlar, Ekmekleri tam ortadan keserler, Simetri (tablonun yamuk durmaması), Kıyafetler renklerine, boylarına göre düzenlerler.

3. Kontrol Takıntısı:Kişiler, bir şeyi yapıp yapmadığıyla ilgili sürekli olarak şüpheye kapılırlar,  emin olamazlar, emin olsalar da tekrarlayıcı davranıştan kendilerini alıkoyamazlar. Kapı, Pencere vb. kapatıp kapatmadıklarını, Elektrikli eşyaları prizden çekip çekmediklerini, Abdest alırken sayıyı karıştırıp karıştırmadıklarını, Ocağın açık kalıp kalmadıklarını, Arabayı kilitleyip kilitlemediklerini, Paranın üstünü eksik alıp almadıklarını defalarca kontrol ederler,

4. Sayma Takıntısı: Sayma takıntısı olan kişiler, eylemleri belli sayılarda yapmaya ihtiyaç duyarlar. 20’ şer saniyeden 5 kere el yıkamak gibi periyodlar ve süreler belirlerler, Elektriği örn.; 3 kez açıp kapatırlar , Kaldırım taşlarını sayarlar, Halıdaki desenleri sayarlar, Yiyecek ve içecekleri belirledikleri sayılarda tüketirler gibi.

Kaygılarınız Düşünmekle Gerçekleşmezler;
Siz 3 kere Tahtaya Vurmadığınız İçin Seyahat Eden Yakınınız Kaza Geçirmez; Tüm Bunların Düşünmekle Bir İLGİSİ YOKTUR.
Takıntılar Kendiliğinden Geçmemektedirler; Aksine TAKINTI TAKINTININ DOĞMASINA Sebep Olmaktadır
.


İKİNCİL KAZANÇ VE TAKINTI AYNI ŞEYLER DEĞİLDİR;
Hayatınızda ilişki, iş gibi yaşantılarda sorunlar yaşadığınızda kompulsiyon davranışları sergiliyorsanız ve yaşadığınız sorunlar çözüme ulaştıktan sonra kompulsiyon davranışlarınız kayboluyorsa, yaşadığınız sorun OKB değil, İkincil Kazançtır, yani; hayatınızdaki zorluklarla yüzleşmek ve bu süreçlerle baş etmekte yaşadığınız güçlüklerdir. Örneğin, iş yerindeki sorunları kontrol edemediğiniz bir süreçte iseniz, bu dönemde araba kilidini defalarca kontrol ediyor olabilirsiniz, fakat işteki sorun ortadan kalktığında araba kontrolü de ortadan kalkıyorsa; bu ikincil kazançtır,
OKB ise;  sorun devam etse de etmese de kendisini sürdürür.

ÇOCUKLARDA OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK

Çocukluk (özellikle okul öncesi)döneminde çocukların gelişimi sırasında bazı eylemlertörenseldir, genel olarak 8-9 yaşına kadar bu durum normal kabul edilmektedir. Bu yaşlardan sonra davranışlar devam etmekteyse OKB üzerine düşünülebilir.

Belirtileri:

Aynı soruları sürekliolarak sormak,

Eşyalarını renklerine, büyüklüklerine gibi belli sınıflara sokarak
düzen içerisinde yerleştirmeye çalışmak,

Eylemlerinde belirli bir sırayı takip etmeye çalışmak,

Okula gitmeme isteği, banyoda uzun süre kalma, evden çıkma süresinde uzama.OKB tik değildir;
Tik kasların istemsiz kasılmasıdır, birbiriyle karıştırılmamalıdır.

ÇOCUKLARDA OKB SEBEPLERİ NELERDİR?

Ebeveynler tarafından beğenilme/ takdir/ onaylanma isteği,

Genetik faktörler,

  Ayrılık/ayrılık ihtimali,

   Stres/ güvensizlik..

Çevrenizde OKB rahatsızlığı olan biri/leri var ise;

Yakınlarınızı zorlamayın, yargılamayın, suçlamayın.
Kişinin obsesyon ve kompulsiyonlarına eşlik etmeyin,
bu sadece takıntılarına hizmet etmektir ,
rahatsızlığı ortadan kaldırmak yerine beslenmesine sebep olmaktadır ve

OKBakli dengeyi bozmaz.

Takıntı ve zorlantıların tedavisi mümkündür.

Eğer ki siz de Obsesif Kompulsif Bozukluk yaşadığınızı düşünüyor iseniz;
bir uzmandan destek almayı lütfen ihmal etmeyiniz..

İlişkinin adını koyalım: Aşk mı? Şema kiyası mı?

5 yıl ago · · İlişkinin adını koyalım: Aşk mı? Şema kiyası mı? için yorumlar kapalı

İlişkinin adını koyalım: Aşk mı? Şema kiyası mı?

Yüzyıllardır sevgi saygı ve güven tüm kişiler arası ilişkilerimizde, en çok daromantik ilişkiler içerisinde var olan öncelikli ihtiyaçlarımızdır. Zihnimizde canlandırdığımız ve herkes gibi hak ettiğimiz bu duyguları almak için çabalar durur fakat sonuna geldiğimizde;

“bunları neden yaptım”,

“kendimi neden olumsuz duygulara maruz bıraktım” ,

“oysaki bir arkadaşımın başına gelmişti ve ben ona çok güzel öneriler vermiştim, fakat kendi başıma gelince bunları hiç uygulayamadım”  derken bulursunuz kendinizi.

Peki nedir, sizi hak ettiğinizden alıkoyan?

ŞEMALAR.

Şemalar sizi olmayacak ilişkilere sürükler ve aldığınız yaralar sonucu kendinizi kaçınma yaparken bulursunuz.Nasıl mı? Issız Adam filminden hakimiz; “ ne gerek var ilişkiye, ben ilişki insanı değilim” düşüncesiyle..ya da yaşadığınız sancının geçmesi ümidiyle bütün işlerinizi kenara bırakıp yataktan hiç çıkmayarak, olduğu şehirde yaşamak zor geldiği için tüm düzeninizi bozup taşınma kararı alarak, yani kendinizi acıdan koruyabilmek için kopma davranışını çözüm sanarak.. böyle bir yanlış baş etmeye aldanarak kaçınmaya çalışabilirsiniz.

Şemalar, sizi ilişki içerisinde kabul görmek için olmadığınız bir insan haline getirebilir; onun beğendiği gibi olmalıyım, beni reddetmesin diye onay almak için çabalar,terk edilmemek için yoğun uğraşlar gösterir, dört dörtlük olmak için kendinizi zorlar, önce o mutlu olsun diye kendinizi feda eder, sorun çıkmasın diye her şeye evet diyerek boyun eğer, tüm kararlarınızı karşı tarafa bırakarak bağımlı olur, benim ihtiyaçlarımın ne önemi var ki diyerek duygusal yoksunluk yaşar, beni ne yapsın ki diyerek kendinizi kusurluhissetmenize sebep olurlar.

İşte bu bahsettiğimiz sebeplerin hepsi ŞEMALARDIR; çocukluk dönemlerinde yaşadığınız olumsuz yaşantılardan kaynaklı oluşurlar ve oluşumlarında ebeveynlerden çevre faktörlerine ve de mizacınıza kadar birçok sebep vardır. Şema kimyası; ihtiyaçlarınızın önemsenmediği, yalnız hissettiğiniz, olumlu duyguları içerisinde barındırmayan, kopmak istediğiniz fakat bir parçanızın alacaklı olduğu duygulara tutunarak ilişkide kalmayı kendinize zorunlu kıldığınız,ne gidebiliyorum ne de kalabiliyorum dediğiniz ilişkilerdir.

Aşk ise; karşılıklı olarak olumlu duyguları hissedebildiğiniz, ihtiyaçlarınızı önemsediğiniz, saygı sevgi ve güveni yaşadığınız ve de alacaklı hissetmediğiniz ilişkilerde var olur. Şöyle düşünelim, hayatınız sizin puzzle’ınızdır ve o puzzledakieksik parçalarınızın başkasında olduğunu görünce şemalarınız aktifleşir ve derinlerde bunuistemeseniz dahi kendinizi o ilişkinin peşinden giderken bulursunuz, o kadar telaşedersiniz ki o puzzle’ı kaybetmemek için, elinizi cebinize atıp aslında sizde de yıllardır var olan ve orda duran eksikpuzzleparçasınıfark edememişsinizdir. Başka bir açıdan daha bakacak olursak; Aşk isteğiniz vardır, fakat aşk tohumu olmayan bir bahçeden aşk meyvesi bekler durursunuz.

İçinizdeki incinmiş çocuk o kadar yorgun hisseder ki, ne yan bahçedeki aşkı fark eder ne de cebindeki puzzle parçasını..

Peki bunu nasıl yapacaksınız?

Şemalar değişebilir, bunun için geç değildir.. Terapi desteğiyle hak ettiğiniz duygu ve yaşantılara isterseniz ulaşabilirsiniz, bir uzmanın size yol arkadaşlığı yapmasına izin verin yeterli.

Engel olan şemalardan arınıp, hak ettiğiniz duygulara ulaşmanız dileğiyle.

Bebeklik döneminin bugünümüze mirası: Bağlanma…

5 yıl ago · · Bebeklik döneminin bugünümüze mirası: Bağlanma… için yorumlar kapalı

Bebeklik döneminin bugünümüze mirası: Bağlanma…

Bağlanma; bağlanma figürü olan anne ile bebek arasında oluşmaktadır. Anne karnından itibaren başlayarak 24 aya kadar şekillenmekle birlikte etkileri yaşam boyu sürmektedir. Bu dönemlerde bebeğin ihtiyaçlarının karşılanması, değer verilmesi ve ilgi gösterilmesi sonucunda bebek kabul gördüğünü ve kendisinin özel olduğunu hissederken, bunların aksi gerçekleştiğinde ise; değersizlik hissi oluşur.

Bağlanmanın iki stili ön plana çıkmaktadır. Bunlardan ilki güvenli bağlanma stilidir…

Çocuk eğer ki ihtiyacı olan ilgiyi ve sevgiyi kesintiye uğramadan ve tutarlı bir şekilde aldıysa hem annesine hem de dünyaya güvenli bir şekilde bağlanır. Bir çocuğun annesine güvenli bağlandığını ise şu şekilde anlayabiliriz;

  • Annesine istediği anda ulaşabileceğinin farkındadır,
  • Annesi yanından ayrıldığında normal bir gerilim yaşarlar ve yabancı varlığında sakinleşebilir,
  • Anneyle tekrardan kavuştuğunda ise, sarılma, sevinme, mutlu olma gibi tepkiler verir.

Güvenli bağlanan çocuklar yetişkin olduklarında ilişkilerinde güvende hissederler,ilişkilerini sürdürmekte başarılı olurlar ve sorun çözme becerileri daha gelişmiştir.

Diğer bir yandan anneyle güvenli bağlanma stilini geliştirememiş, yani Güvensiz bağlanma stillerine sahip olan çocuklar, bunu sıklıkla görülen 2 tip güvensiz bağlanma stiliyle gösterirler; bunlardan ilki; Kaygılı kararsız bağlanma stili, ikincisi ise Kaçınmacı Bağlanma Stilidir.

Bir çocuğun annesine kaygılı kararsız bağlandığını şu şekilde anlayabiliriz;

  • İhtiyacı olduğunda annesine ulaşabileceği konusunda emin değildir.
  • Annesi ortamdan ayrılırken aşırı üzüntü ve kopamama davranışı gösterir, ayrılığa karşı dirençli bir tutumu vardır.
  • Annesiyle tekrar kavuşma yaşadığında ise anneye öfkeli ve reddedici bir tavır alır, yatışmakta güçlükler yaşar ve başka şeyler ile ilgilenmekte isteksizlik gösterir.


Bir çocuğun annesine kaçınmacı bağlandığını ise şu şekilde anlayabiliriz;

  • İhtiyaç duyduğunda annesinden yanıt alabileceğine dair güvensizlik söz konusudur.
  • Annesiyle birlikteyken duygularını paylaşmak istemez.
  • Ayrılık yaşanıp tekrardan kavuşma gerçekleştiğinde ise, hiçbir şey olmamış gibi dikkatini başka bir odağa yöneltir, yakın olmak için çaba göstermez.

Güvensiz bağlanma stillerine sahip olan kişilerin ilişkilerinde, güven duygusu hakim olamamakla birlikte, ilişkilerini sürdürmekte güçlükler, reddedilme ve terk edilmeye dair yoğun kaygılar yaşarlar, sevilmeye layık olmadıkları ve değersiz olduklarına dair inançlar geliştirirler.

Güvenli Bağlanma Stilinin İlişkilere Yansıması Nasıl Olur?

Güvenli bağlanma biçimine sahip olan kişiler;

  • İlişkilerinde eşitliği ön planda tutarlar,
  • Yaşanan krizlere olumsuz yaklaşımlar sergilemek yerine olumlu yaklaşırlar,
  • Etkin ve sağlıklı iletişim becerilerine sahiptirler,
  • İlişkilerinde güvende hissederek süreklilik sağlayabilirler ve doyurucu ilişkiler kurarlar,
  • İlişkilerde yalan, aldatma, güvensizlik, kıskançlık vb. sorunlar yaşandığında ise, sorunlar hakkında konuşmayı daha çok tercih ederler,
  • Ayrılık gelip çattığında ise; kendilerini izole etmek yerine sosyal ilişkilerinden destek almayı tercih ederlerken, ayrılıkla daha kolay baş edebilirler.

Kaygılı Kararsız Bağlanma Stilinin İlişkilere Yansıması Nasıl Olur?

Kaygılı kararsız bağlanan kişilerde;

  • Yakınlık kurma ihtiyacı söz konusu olmakla birlikte
  • Kişilerin ilişkilerinde öfke ve kıskançlık duygusununhakim olması görülebilmektedir,
  • Sürekli olarak romantik ilişki içerisinde oldukları kişilerin desteğine ihtiyaç duyarlar,
  • İlişkilerde yalan, aldatma, güvensizlik, kıskançlık vb. sorunlar yaşandığında ise, konuşmaktan kaçınırlar, var olan sorunları görmezden gelmeyi tercih ederler,
  • Ayrılık gelip çattığında ise; ilişkilerini bir şekilde devam ettirmeye çalışırlar,
  • Ayrılık kararını almakta güçlük çektiklerinden dolayı, ilişkiyi bitirme kararını genellikle birlikte olduğu kişi alır.

Kaçınmacı Bağlanma Stilinin İlişkilere Yansıması Nasıl Olur?

Kaçınmacı bağlanma stiline sahip olan kişiler;

  • Uyumsuz taraf olabilirler.
  • İlişkilerde hem çatışmaktan hem de sorunları çözmekten kaçınırlar,
  • Romantik ilişki içerisinde olduğu kişi ile yakınlık kurmak ve güvenmek istemezler,
  • Sorun çözmekten kaçınırken aynı zamanda terk edilmekten de yoğun bir şekilde kaçınırlar,
  • İlişkilerde yalan, aldatma, güvensizlik, kıskançlık vb. sorunlar yaşandığında ise, romantik ilişki içerisinde olduğu kişidenuzaklaşır, ilişkiyi sonlandırma kararını alabilirler,
  • Ayrılık gelip çattığında ise, üzüntü yerine rahatlama duygusunudaha çok yaşayabilirler.

Bağlanma stilleri, anne karnında başlayarak yaşam boyu etkisini sürdürmekte olup, gelişebilir ve değişebilir niteliktedirler. Bağlanma stillerinize yönelik bir uzmandan destek alabilirsiniz.

Karnım değil, Duygularım doysun…

5 yıl ago · · Karnım değil, Duygularım doysun… için yorumlar kapalı

Karnım değil, Duygularım doysun…

Olumsuz duygular yaşadığınızda, tok olduğunuz halde yemek yeme davranışına yöneliyorsanız “ duygusal yeme ” davranışından bahsedebiliriz. Buradaki yemek yeme davranışının amacı; fizyolojik bir ihtiyaçtan değil, tamamiyle duyguları kontrol etme ihtiyacından doğmaktadır.

Yemek yemeyi duygularımız tercih etmediğine göre, nereden geliyor bu duygusal yeme?

Duygusal yeme, öğrenilmiş bir davranıştır. Özellikle çocukluk döneminde büyüdüğünüz aile ortamının etkisi büyüktür, örneğin; sorumluluklarınıza (ödev yapmak, sınava hazırlanmak gibi.) sadece yemek saatinde ara vermenize izin verildiyse, bu durum sizin yemek yeme davranışına yönelmeniz gerektiğini öğretmiş olabilir.

Duygusal yeme davranışına neler sebep olur?

Olumsuz duygular ve baş etme güçlükleri sizi duygusal davranışa iten sebeplerdir. Hayatınızda sıkışmış ya da çaresiz hissettiren, üzgün ya da öfkeli hissettiren, kaygılı ve ya stresli hissettiren olaylar, önem verdiğiniz bir konuda çözüme ulaşamamak, ilişki sorunları yaşamak, stresli bir iş gününden çıkmak, sevilen birisini kaybetmek, yoğun bir öfke ya da kaygı yaşamak, öğrenilmiş olan davranışı otomatik olarak devreye sokarak tok hissettiğiniz halde, kendinizi buzdolabının önünde bulmanıza sebep olur.

Peki duygusal yeme davranışını değiştirmek için hangi adımlar atılabilir?

SORUNU TANIMLA: İhtiyacınız olan şey gerçekten yemek mi? Yoksa duygularınızı ifade etme ihtiyacınız mı?

SORUNA DEĞİL, ÇÖZÜME ODAKLAN:  yaşadığınız sorunu tanımladıktan sonra “ ne yapsam bir çözüm elde edebilirdim?” gibi çözüme yönelik sorular sorun.

REDDETMEK YERİNE KABUL ET: Olumsuz duyguların da olduğunu ve bu
duyguların yaşanmasının da doğal olduğunu kabul edin.

ALTERNATİFLER YARATIN: Yemek yeme davranışına yönelmek istediğiniz
zamanlarda hemen devreye sokabileceğiniz alternatif seçenekler geliştirin, örneğin; yürüyüş yapmak, bir arkadaşınızı aramak, film izlemek, nefes egzersizi yapmak.. gibi.

Duygusal Yeme bir çözüm değil, sadece erteleme davranışıdır.

Eğer ki, Duygusal Yeme davranışınızın olduğunu düşünüyorsanız, bir uzmandan destek alarak çözüm elde edebilirsiniz.

× Bilgi ve Randevu Almak İçin